Öğrencilere Ev Ödevi Verirken Dikkat Edilmesi Gereken 8 Şey

Alt Başlıklar

Ödev vermek, çoğu zaman sıradan bir öğretmenlik rutini gibi görünür. Ama ben hep şunu düşünürüm: Bir öğrenci, verilen her ödevde öğretmeninin bakışını hisseder. Çünkü ödev öğretmenle öğrenci arasındaki görünmez bağı da yansıtır.

O yüzden bir ödevi verirken aslında sadece bir görev tanımlamıyoruz, bir niyet belirliyoruz. O niyet, öğrencinin zihninde “öğrenmek zorundayım” mı, yoksa “öğrenmek istiyorum” mu duygusuna dönüşecek, bunu belirliyor.
Ben bu yazıda, öğretmenliğin en alışkanlık haline gelmiş alanlarından biri olan ödev verme sürecine, biraz daha farkındalıkla, biraz daha koçluk gözlüğüyle bakmak istiyorum. Çünkü bazen en küçük farkındalık, öğrencinin öğrenmeyle kurduğu ilişkiyi bütünüyle değiştirebiliyor.

1. Ödevin Amacını Unutma

Ödev, öğrencinin bilgiyle temas kurduğu bir araç değil; o bilgiyle ilişki kurma biçimidir. Bir ödevi hazırlarken asıl soru “Bu ödev öğrencinin hangi becerisini geliştirecek?” olmalı. Çünkü her ödev, öğrencinin düşünme biçimini şekillendiren küçük bir deneyimdir.

Bazen konuyu pekiştirmek isteriz, bazen öğrenciyi sorumluluk almaya teşvik etmek. Ama ödevin amacı belirsizleştiğinde, öğrenme süreci de anlamını kaybeder. Öğrenci “neden yaptığını” bilmediği bir ödevi sadece bitirmek ister. Bu durumda öğrenme yerini mekanik bir tamamlama davranışına bırakır.

Bir öğretmen olarak kendi niyetimizi görmek, ödevin niteliğini belirler. Her ödevin ardında “öğrenmeye değer bir amaç” varsa, öğrencinin motivasyonu da doğal biçimde güçlenir.

2. Fazlayla Değil Anlamla İlerle

Birçok öğretmen için ödev, öğrenmeyi kalıcı kılmanın bir yolu olarak görülür. Ancak verilen her ödevin öğrencide bir karşılığı olmalı. Fazla ödev, öğrenmeyi güçlendirmek yerine yorgunluğu büyütür. Öğrenci artık öğrenmeye değil, bitirmeye odaklanır.

Bir çocuğun masasındaki kâğıt yığını bazen onun merakını değil, tükenmişliğini gösterir. Oysa öğrenme, boşluk bırakıldığında filizlenir. Az ama anlamlı bir ödev, öğrencinin dikkatini toplar ve konuyla bağ kurmasını sağlar.

Öğretmen olarak sormamız gereken soru şudur: “Bu ödev öğrencide nasıl bir duygu bırakacak?” Cevap “yoruldum” ise, amaçtan uzaklaşılmıştır. Ödevin değeri miktarında değil, içeriğinde gizlidir.

3. Ödevi Denetim Aracı Yapma

Ödev, öğrenciyi denetlemek için değil, öğrenme sürecini anlamak için vardır. Kontrol odağında verilen ödevler, öğrencinin gelişimini desteklemez; sadece hata yapma korkusunu büyütür. Öğrenci, öğrenmek yerine yanlış yapmamaya çalışır.

Bir ödevi kontrol listesine dönüştürdüğümüzde, öğretmen–öğrenci arasındaki güven bağı da zedelenir. Oysa ödev, bu bağın güçlenmesi için güçlü bir fırsattır. Öğrenciye “Sana güveniyorum, sen yapabilirsin” mesajını verir.

Gerçek öğrenme, kontrolün değil güvenin olduğu yerde gelişir. Öğrenciye ödev verirken denetlemek yerine rehberlik etmeyi seçmek, hem öğretmeni hem öğrenciyi özgürleştirir.

4. Ödevi Aile Yüküne Dönüştürme

Ev ödevi, öğrencinin bireysel sorumluluğunu geliştirmeyi hedefler. Ancak bazı durumlarda ödev, öğrenciden çok ailenin çabasıyla tamamlanır. Bu durum da öğrenme sürecini zayıflatır. Çünkü çocuk, yaptığı şeyin kendi emeği olmadığını hisseder.

Öğrencinin ödevi kendi başına yapabilmesi özgüveninin temellerini güçlendirir. Ailenin aşırı müdahalesi, çocuğun “başaramam” inancını besler.

Ödev, evdeki herkesin değil, öğrencinin sorumluluğu olmalı. Ebeveynin desteği gerektiğinde yol gösterici düzeyde kalmalı, işi devralacak noktaya gelmemelidir. Gerçek öğrenme, öğrencinin kendi emeğiyle kurduğu bağda anlam bulur.

5. Geri Bildirimi İhmal Etme

Her ödev, öğrencinin çabasının bir yansımasıdır. O çaba fark edilmediğinde, öğrenci yaptığı şeyin bir anlamı olmadığını düşünür. Bu yüzden geri bildirim, öğrenme sürecinin en kritik adımlarından biridir.

Geri bildirim sadece hatayı göstermek değildir. Öğrencinin düşünme biçimini, yaklaşımını ve emeğini fark etmektir. “Burada çok iyi düşünmüşsün” ya da “Bu yolu seçmen ilginç, neden böyle düşündün?” gibi cümleler, öğrencinin öğrenmeye olan inancını güçlendirir.

Değerlendirme, öğrencinin yetersizliğini değil gelişim potansiyelini göstermelidir. Öğretmenin sözü, öğrencinin kendine bakışını şekillendirir. Doğru bir geri bildirim, bir ödevi değil, bir öğrenciyi dönüştürebilir.

6. Teknolojiyi Düşmanın Değil, Ortağın Yap

Dijital çağda öğrencilerin öğrenme biçimi değişti. Artık bilgiye ulaşmak saniyeler sürüyor, dikkati sürdürmek ise her zamankinden zor. Bu yüzden teknolojiye mesafeli değil, bilinçli yaklaşmak gerekiyor.

Ödev, öğrenciyi ekrandan uzak tutmak için değil, ekranın içinde de doğru yönlendirmek için fırsat olabilir. Bir videoyu analiz ettirmek, bir dijital kaynaktan araştırma yaptırmak ya da bir çevrim içi tartışma ortamı kurmak; hepsi öğrenmenin yeni yollarıdır.

Teknolojiyi yasaklamak yerine, öğrencinin onu nasıl kullandığını fark etmek daha anlamlıdır. Öğretmen bu farkındalığı geliştirdiğinde, ödev artık bir görev olmaktan çıkar; öğrencinin merakını diri tutan bir öğrenme aracına dönüşür.

7. Kendi Niyetine Bakmayı Unutma

Bazen verdiğimiz ödev, öğrencinin değil bizim iç huzurumuz içindir. “Konuyu tam anlatamadım” ya da “Biraz daha pratik yapsın” düşüncesiyle verilen ödevler, farkında olmadan öğretmenin kaygısını yansıtır. Oysa ödev, öğrencinin değil öğretmenin eksikliğini tamamlamaya başladığında anlamını yitirir.

Öğrencinin ihtiyacına göre değil, kendi iç sesimize göre hareket ettiğimizde öğrenme süreci zorlayıcı bir döngüye dönüşür. Bu noktada durup kendimize sormak gerekir: Bu ödevi öğrencinin gelişimi için mi veriyorum, yoksa kendi rahatlamam için mi?

Koç öğretmenlik tam da burada başlar. Kendi niyetini görebilen öğretmen, ödevi bir yük değil, gelişim fırsatı haline getirir. Çünkü farkında verilen her ödev, öğrencinin değil önce öğretmenin dönüşümünü başlatır.

8. Ödevin Arkasındaki Mesajı Düşün

Her ödev, öğrencinin gözünde öğretmeninin sesi gibidir. O ses bazen “Sana güveniyorum” der, bazen “Yine eksik yaptın.” Öğrenci, ödevi bitirirken bu sesi içinde duyar. Bu yüzden bir ödevi vermeden önce kendimize sormamız gerekir: Bu ödev hangi duyguyu taşıyor?

Ödev, öğrenciyi geliştiren bir davet mi, yoksa korkutan bir uyarı mı? Bu farkı belirleyen şey, içindeki mesajdır. Öğrenciye inanan bir öğretmenin ödevi, güven duygusu yaratır. Kontrol etmek için verilen ödev ise kaygıyı büyütür.

Öğrenciler, sözcüklerden çok tutumları hatırlar. Ödevin ardındaki niyet ne kadar temiz ve destekleyici olursa, öğrencinin öğrenmeyle kurduğu bağ da o kadar güçlü olur. Çünkü bir öğretmenin niyeti, öğrencinin öğrenmeye dair inancını belirler.

Son Söz

Bir ödevi verirken, aslında bir öğrenme biçimi de öğretiriz. Öğrencinin öğrenmeye nasıl baktığı, büyük ölçüde öğretmenin ödeve nasıl baktığıyla şekillenir. Bu yüzden ödev yalnızca bir görev değil, öğretmenin bakış açısının yansımasıdır.

Kendi niyetini görebilen, öğrencinin iç dünyasına temas eden öğretmen; artık sadece ders anlatan biri değildir. Öğrencisinin potansiyelini açığa çıkaran bir koç öğretmendir. Bu yaklaşım, sınıfın içinde de dışında da fark yaratır.

Eğer sen de bu farkındalığı derinleştirmek, öğretmenliğini koçluk bakışıyla yeniden şekillendirmek istiyorsan, seni Koç Öğretmen Eğitim Programı’na davet ediyorum.

Program iki modülden oluşuyor:

Öğrencilerine verdiğin her ödevde, onların öğrenmeye olan inancını güçlendiren biri ol. Çünkü farkı, senin farkındalığın yaratır.

Koç Öğretmen Eğitim Programı’yla ilgili bilgi almak için yukarıdaki modüllere ulaşabilir ya da iletişim formundan bana yazabilirsin.

Daha Fazla İçerik