Okulda Kendini Yalnız Hisseden Öğretmen Ne Yapmalı?

Alt Başlıklar

Bazen öğretmenler odasında konuşmalar sürerken sen susarsın. Bir şey anlatmak istersin ama yerini, zamanını, dinleyecek birini bulamazsın. Gülüşmelerin arasında boğulan bir iç ses, toplantılarda duyulmayan fikirler, teneffüslerde içine çekilen bir sessizlik… Kendini yalnız hisseden öğretmensen, bu duygunun sadece sana ait olmadığını bilmelisin.

Öğretmenlikte yalnızlık, çoğu zaman fiziksel bir yalnızlık değil; duygusal bir kopukluk, mesleki bir izole olma hâlidir. Ne kadar çok insanla çalışırsan çalış, kendini okulda görünmez, fikirlerin önemsiz, yaşadıkların duyulmamış hissedebilirsin. Bu içsel yalnızlık, zamanla aidiyet kaybına, içe kapanmaya, hatta öğretmenliğe olan inancını sorgulamana neden olabilir.

Bu yazımda okulda yalnız kalmak duygusunun köklerine ineceğiz. Kendini yalnız hisseden öğretmenler gerçekten yalnız mı, yoksa bu bir iletişimsizlik ve görünmezleşme hâli mi? Bu soruları birlikte düşünecek, çözüm yollarını, özellikle koçlukla bu duygunun nasıl dönüştürülebileceğini ele alacağız.

Kendini Yalnız Hisseden Öğretmenler Gerçekten Yalnız mı?

Kendini yalnız hisseden öğretmenin yalnızlık hissi her zaman dışarıdan fark edilmez. Çünkü bu yalnızlık çoğu zaman kalabalıklar içinde yaşanır. Öğretmenler arasında kopukluk varsa, bu fiziksel mesafe değil, duygusal bir uzaklaşmadır. Bazı öğretmenler her gün aynı koridorda yürür, aynı toplantıya katılır, aynı sınıfa girer ama yine de kendini izole hisseder. İşte tam bu noktada şu soruyu sormak gerekir: Gerçekten yalnız mıyız, yoksa yalnızlaştırıldık mı?

Bu hissin ardında çoğu zaman kurum içi destek eksikliği, güvenli paylaşım alanlarının olmayışı, hatta “birbirini dinlememe kültürü” yatar. Bazı okullarda öğretmenler yalnız değildir ama yalnız bırakılmıştır. Bu da öğretmenin iç dünyasında “benim gibi hisseden kimse yok” duygusunu doğurur.

Yalnızlıkla birlikte sessizce gelen bir başka duygu da “Ben böyle hissetmemeliyim” baskısıdır. Oysa hissettiğin şey ne anormaldir ne de kişisel bir zayıflık. Bu noktada bazı öğretmenler için bir durup düşünme süreci başlar: Bu his ne zamandır benimle? Nerede başladı? Belki de bu sorularla yüzleştiğin yer, senin için bir kırılma noktasıdır. Eğer öyleyse, öğretmenlik kariyerindeki bu tür dönemeçler hakkında düşünmek sana iyi gelebilir.

Okulda Meslektaşlarla Kurulamayan Bağların Nedeni Ne?

Bir okulun duvarlarını sadece öğrenciler değil, öğretmenler arası bağlar da taşır. Ancak kendini yalnız hisseden öğretmenlerin çoğu, bu bağların kurulamadığını ya da zamanla zayıfladığını hisseder. Peki neden? Neden aynı binada yıllarca çalıştığın meslektaşınla bazen tek bir anlamlı cümle bile kuramamış olabilirsin?

Bunun birçok sebebi olabilir. İlk olarak, eğitim kurumlarının çoğunda öğretmenlerin paylaşım alanı eksikliği bariz şekilde hissedilir. Zümre toplantıları, nöbetler, seminerler… hepsi var ama hiçbiri gerçekten duyulmak ya da anlaşılmak için değildir. Bunlar genellikle görev odaklıdır, ilişki odaklı değil. Böyle olunca da mesleki yalnızlık derinleşir, sohbet yerine sadece bilgilendirme kalır.

Bir diğer önemli neden ise okullarda hâkim olan rekabetçi kültür. Kim daha çok sınıf aldı, kim daha çok etkinlik yaptı, kim daha çok alkış aldı… Bu görünmeyen karşılaştırmalar, öğretmenlerde aidiyet kaybına yol açar. Çünkü bağ kurmak için güven gerekir; oysa güvensiz bir ortamda en çok gelişen duygu “çekilmek” olur.

Bazı öğretmenler bu ortamda sessizleşir, içe kapanır, “bana ne” noktasına gelir. Bazıları da içten içe üzülür ama bunu dile getirmeyi zayıflık gibi görür. Zamanla bu durum da yalnız hisseden öğretmenin hem duygusal hem mesleki enerjisini azaltır. Oysa belki de hepimiz aynı şeyi hissediyoruzdur, ama kimse ilk cümleyi kurmaya cesaret edemiyordur.

Bu Yalnızlık Hâli Öğretmenin Mesleki Kimliğini Nasıl Etkiliyor?

Kendini yalnız hisseden öğretmen sosyal anlamda değil, mesleki anlamda da bir dönüşüm geçirir. Bu dönüşüm çoğu zaman sessiz, yavaş ve görünmezdir. Önce fikirlerini daha az söylemeye başlarsın. Sonra yenilikleri paylaşmaktan vazgeçersin. Bir süre sonra sınıfta yaptığın iyi bir şeyi anlatmak bile sana gereksiz gelir. Çünkü o heyecanı paylaşabileceğin bir zemin kalmamıştır.

Öğretmenin duygusal yalnızlığı, zamanla mesleki bir kırılmaya dönüşebilir. Oysa öğretmenlik sadece anlatmak değil, hissettirmektir de. Sen tükenirsen, öğrencilerine aktardığın şey de eksilir. İçinde büyüyen sessizlik, bir süre sonra sınıfta bile seni susturabilir.

Bu yalnızlık hâli, öğretmenin kendine olan inancını zedeler. “Ben artık yeterince iyi bir öğretmen değilim galiba” cümlesi sessizce zihnine yerleşir. Halbuki sorun senin yeterliliğinde değil; güçlü bağların, destek görmenin ve anlaşılmanın eksikliğinde.

Yalnız hisseden öğretmenler bu noktada bir çıkış arar, bazıları ise sadece sabreder. Ama sabretmek her zaman çözüm değildir. Bazen gerçekten bir durup bakmak, neyi neden hissettiğini anlamaya çalışmak gerekir. İşte tam bu noktada koçluk hizmeti alman, yalnızlık hissini daha yakından tanımana ve onu yönetmene yardımcı olabilir.

Sessiz Bir Geri Çekilme: Görünmeyen Yalnızlık

Yalnız hisseden öğretmenlerin bu yalnızlığı gürültülü değildir. Ne şikâyet ederler ne de açıkça paylaşırlar. Sessizce içlerine çekilirler. İçe kapanan öğretmen, aslında çok şey söylemek ister ama söyleyecek kelimeyi, doğru kişiyi ya da güvenli ortamı bulamaz. Bu da zamanla sessiz bir geri çekilmeye dönüşür. Göz teması kurmayan, toplantılarda artık fikir belirtmeyen, teneffüslerde köşeye çekilen öğretmen profili oluşur.

Bu yalnızlık biçimi dışarıdan fark edilmez çünkü çoğu zaman “problem çıkarmayan öğretmen” olarak görülür. Oysa bu sessizlik bir çözülme işaretidir. Öğretmenin içsel geri çekilişi, sadece bireysel bir süreç değil; aynı zamanda sistemin, kültürün ve okul ortamının bir sonucudur.

Bu görünmeyen yalnızlık ise kendini yalnız hisseden öğretmenin değersiz duygular yaşamasına yol açar. “Ben burada yokum”, “Ben fark edilmiyorum” düşünceleri gittikçe kök salar. Bu da öğretmenin okul içindeki varlığını sadece fiziksel hâle getirir. Oradasındır ama orada gibi hissetmezsin.

İşte bu yüzden bu yalnızlık biçimi çok tehlikelidir. Çünkü ses çıkmadığı için görülmez, fark edilmediği için çözülmez. Tam da bu noktada kendini yalnız hisseden öğretmenin dönüp şu soruyu sorması çok kıymetlidir: “Gerçekten görünmez miyim, yoksa sadece görmezden mi geliniyorum?”

Kurumsal Kültür ve Öğretmen Yalnızlığı Arasındaki İlişki

Bir okul sadece ders saatlerinden ya da müfredattan ibaret değildir. Her okulun görünmeyen ama derinden hissedilen bir kurumsal kültürü vardır. İşte kendini yalnız hisseden öğretmenler de çoğu zaman bu kültürün içine sinmiş, fark edilmeyen dinamiklerle beslenir.

Bazı okullarda sessizlik makbuldür. “Kendi işine bakmak”, “fazla sorgulamamak”, “karışmamak” gibi tutumlar ödüllendirilir. Yeni fikir sunan, yöntem tartışan ya da sadece farklı bir bakış getiren öğretmen, çoğu zaman yalnız bırakılır. Bu da zamanla okulda yalnız kalmak duygusunu besler.

Kurumsal kültürün bir diğer görünmez etkisi, ilişkilerin yüzeyde kalmasıdır. Öğretmenler arasında kopukluk sadece iletişim eksikliğinden değil, bu yüzeysel ilişkilerin yaygınlaşmasından da kaynaklanır. Aynı ortamda yıllarca çalışan insanlar birbiri hakkında neredeyse hiçbir şey bilmeden emekli olabilir. Bu, sadece bir eksiklik değil; duygusal bir yoksunluk hâlidir.

Eğer kurum içinde paylaşım, destek, dayanışma gibi değerler gündemde değilse, öğretmen kendi çözümünü kendi içinde aramaya başlar. Fakat yalnız başına çözmeye çalıştığın duygular, seni daha da yalnızlaştırabilir. İşte bu noktada, mesleki kırılmaları fark edebilmek, gerekirse destek almaya cesaret edebilmek öğretmenin kendi sesiyle yeniden temas kurmasına yardımcı olabilir.

Mesleki Dayanışma Yeniden Nasıl İnşa Edilir?

Yalnızlık paylaştıkça hafifler, dayanışma ise var oldukça güçlenir. Fakat okul ortamında bu bağı kurmak her zaman kolay olmaz. Hele ki öğretmenlerde aidiyet kaybı derinse, herkes kendi kabuğuna çekilmişse, dayanışma sadece bir temenni olarak kalabilir. O yüzden bu soruyu sormak önemli: Dayanışmayı yeniden nasıl kurarız?

Her şey küçük bir adımla başlar. Bir meslektaşına “Bugün nasılsın?” diye sormak, bir teneffüste dertleşmek için yanına gitmek, bir öneriyi kırılmadan ya da kırmadan paylaşabilmek… Bu küçük adımlar zamanla öğretmenler arası bağları güçlendirmek için bir zemine dönüşebilir. Çünkü gerçek bağlar, büyük konuşmalarla değil, küçük temaslarla kurulmaya başlar.

Ancak dayanışmanın yeniden inşa edilmesi için bireysel çabaların yanında okulun da bu kültürü desteklemesi gerekir. Paylaşım alanları, karşılıklı dinleme kültürü, öğretmenlerin birbirine alan açması—bunlar sadece öğretmenler odasında değil, kurum politikalarında da karşılık bulmalı.

Ama bazen de dışarıdan bir destek gerekir. Çünkü bazı yalnızlıklar sadece konuşarak değil, derinleşerek anlaşılır. İşte tam bu noktada, koçluk desteğiyle öğretmen kendi içindeki dayanışma ihtiyacını tanımaya ve yeniden inşa etmeye başlayabilir. Unutma, dayanışma bir yolculuktur—yalnızca birlikte yüründüğünde anlam kazanır.

Koçlukla Bu Duyguyu Tanımak ve Yönetmek Mümkün mü?

Yalnızlık çoğu zaman bir duygudan fazlasıdır. İçine işleyen, düşüncelerini etkileyen, hatta mesleki kararlarını bile yönlendiren bir hâle gelir. İşte bu yüzden, yalnızlıkla baş etmek sadece “biraz konuşmak” ya da “kendini oyalamak”la mümkün olmaz. Gerçekten çözüm bulmak istiyorsan, önce bu duyguyu tanıman, sonra da onunla ne yapacağını bilmen gerekir.

Koçluk, işte tam burada devreye girer. Çünkü koçluk, sana ne yapman gerektiğini söyleyen bir rehberlik biçimi değildir. Aksine, kendi iç sesini duyabilmen, bastırdığın hislerle yüzleşebilmen ve yeni bir farkındalık kazanabilmen için bir alan sunar. Kendini yalnız hisseden öğretmen için bu alan, bir nevi “görülme” ve “duyulma” alanıdır.

Koçluk sürecinde yalnızlık hissini tanımaya başladıkça, onun aslında hangi olaylardan beslendiğini fark edersin. Belki bir meslektaşınla yaşadığın küçük bir kırılmadan, belki okulun içinde hissettiğin görünmezlikten, belki de yıllar içinde biriken değersizlik duygusundan. Her ne olursa olsun, bu farkındalık seni tekrar temas kurabilen, güçlü bir öğretmen kimliğine yaklaştırır, yalnız hisseden öğretmen olmaktan da uzaklaştırır.

Eğer uzun süredir bu duyguyla baş başaysan ve artık kendini taşıyamayacak gibi hissediyorsan, belki de bu noktada bir adım atmak iyi gelir. Koçluk desteği almak, yalnızlığı ortadan kaldırmasa da onunla olan ilişkini dönüştürebilir. Bazen dönüşüm, sadece bir kişinin seni gerçekten dinlemesiyle başlar.

Daha Fazla İçerik